Uzun yaşam, birçok insanın hayali. Sağlıklı bir şekilde yaşlanmak ve hayatın tadını çıkarmak ise bunun en büyük hedeflerinden biri. Son zamanlarda yaşlılık ve yaşam süresi konusunda pek çok bilimsel araştırma yapılsa da, bu konuda pek çok kişinin göz önünde bulundurmadığı faktörler bulunuyor. İşte bu faktörlerden bazılarını 100 yaşına basmış olan iki kadın, Sofia ve Emine, hayatları boyunca izledikleri yönleri ile ortaya koydu. Geleneksel olarak sağlıklı bir yaşam stilinin bedensel aktiviteler ve sıkı diyetlerden geçtiğini düşünseniz de, bu iki kadın sağlıklı ve uzun bir hayat sürdürmek için alışılmış kalıpların dışına çıkıyorlar.
Sofia ve Emine, 100 yaşında olmanın getirdiği olgunlukla, yaşama dair birçok bilgi ve deneyimi de paylaşma konusunda oldukça hevesliler. Onlara göre uzun yaşamın sırrı, beslenme ve spor gibi bilinen kriterlerin ötesinde bir şey. Sofia, “Hayatta en önemli şey pozitif kalmak. Güler yüzlü olmak, sevdiklerinle güzel anılar biriktirmek, stres yapmamak en büyük kazancım oldu,” diyor. Emine ise “Her şeyden biraz tatmadan yaşamak olmaz. Gının her anını yaşamaktan, her fırsatta mutlu olmaktan yanayım,” ifadelerini kullanıyor. Bu iki kadın, yaşamlarının sırlarını paylaşırken genellikle toplumun genel algısının dışına çıkarak, alışılmışın dışında bir görüş sergiliyor.
Uzun yaşam üzerine yapılan araştırmalar, genetik faktörlerin önemli olduğunu gösteriyor; ancak Sofia ve Emine, genetik faktörlerin dışında unutulmaması gereken bir diğer önemli noktanın da sosyal hayat olduğunu vurguluyorlar. Dolayısıyla, sosyal ilişkilerin önemi, yalnız kalmamak ve insanlarla iletişimi koparmamak gerektiği ortaya çıkıyor. Yalnızlık, yaşlılıkta karşılaşılan en büyük sorunlardan biri olarak kendini gösteriyor. Araştırmalara göre, sosyal ilişkiler geliştiren kişiler daha uzun yaşıyor. Sofia, “Artık yaşlılığın getirdiği yalnızlıkla başa çıkan pek çok insan görmeye başladık. Ama unutmayın ki, yalnız kalmamak en önemli şey,” diyerek sosyal çevre edinmenin önemini tekrar gündeme getiriyor.
Uzun yaşamın bir diğer önemli boyutu da zihinsel sağlık. Sofia ve Emine, sahip oldukları mental ve ruhsal sağlığın, yaşlarıyla doğru orantılı olarak geliştiğini belirtiyor. Onlar, ne kadar aktif ve sosyal olursa insanın zihinsel sağlığının o kadar iyi olduğunu düşünüyorlar. Her iki kadın da genç yaşlarında tiyatro, müzik ve çeşitli sosyal etkinliklere katıldıklarını, bu aktivitelerin onların ruhsal gelişimlerine önemli katkılar sağladığını ifade ediyor. “Zihni daima canlı tutmak lazım. Her günü öğrenerek geçirin, her insanın bir tecrübesi vardır. Onlarla iletişim kurmak hayatı zenginleştiriyor,” diyor Emine.
Bu kadınlar, uzun ve sağlıklı bir yaşam için yapılan diyet değişikliklerini, sıkı egzersiz programlarını elbette ki göz ardı etmiyorlar; lakin onların önceliği her şeyden önce mutluluk, sosyal hayat ve zihinsel sağlığa verilmiş durumda. Yaşarken öğrenmenin ve öğrenmeye devam etmenin önemini vurguluyorlar. Sofia, “Sonuçta insan yaşlanıyor ama öğrenme bitmiyor. Her gün yeni bir şey öğrenmeye çalışın, bu hem zihinsel hem ruhsal sağlığa iyi geliyor,” diyerek aynı zamanda bir yaşam felsefesini de ortaya koymuş oluyor.
Sofia ve Emine’nin hikayeleri yaşlılık ve sağlık üzerine düşünceleri derinleştiren bir örnek sunuyor. Beslenme ve spor gibi geleneksel sağlık faktörlerinin yanında, mutluluk, sosyal ilişkiler ve zihinsel sağlık gibi unsurların da uzun yaşam üzerinde önemli etkiler yarattığını gösteriyor. Her yaşta sağlıklı bir yaşam sürmek aslında sadece fiziksel aktivite ve sıkı bir diyetleşme ile değil, aynı zamanda yaşamın tadını çıkarmak, sevdiklerimizle birlikte olmak ve ruhsal olarak aktif kalmakla mümkün. Unutmayın, hayatı dolu dolu yaşamak, gerçekte sağlıklı bir yaşamın en temel faktörlerinden biri!